Amasra Bartın da yaşanan toplu iş katliamı sonrası siyaset sahnesi Nazan Öncel’in şarkısındaki gibi hep aynı nakaratı dillendirip durdu. Herkes kendisine biçilen rol ile deyim yerinde ise miş gibi yaptı. CHP başta düzen içi muhalefet için bir derece anlaşılır olan bu durum sosyalist hareket için de geçerli olunca, ne yazık ki Somalardan Ermeneklerden, Şırnaklardan hasılı azgın bir zengin sınıfın işçileri bozuk para gibi harcamasından kurtulamıyoruz. Bu ülke de başta sosyalist hareket olmak üzere tüm sistem karşıtı hareketin ezberlerini bozup yaşadıkları toprakları anlayan ve onunla bağ kuran bir dil kurması ve somut uygulamalar ile bu düzenden çıkış yolunu göstermesi gerek. Yoksa daha çok katliam göreceğiz.
Bir şarkı yazının başlığını oluşturuyor. Nazan Öncelin güzelim şarkısının sözleri ile başlayalım. “Kimi kimi yükseklerden, Kimi gerçeklerden kaçıyor, , Kimine bir haller oluyor, Kimi hep bir şeylere takıyor, Kim kimi densiz kimi denli, Açıyor gülleri birinin, Aynı nakarat, Hep aynı, aynı, Yarısı bayat, Hep aynı, aynı, Yarısı hayat, Aynı nakarat, Anlat, anlat, aynı nakarat, Kiminin öfkesi yangın, Kiminin tövbesi, Kiminin gözleri baygın, Kiminin sözleri, Tantana var iş yok, Gürültü var ses yok, Sureti var aşk yok, Görüntü var renk yok, Yarısı hayat (o nakarat), Aynı nakarat (yine), Anlat, anlat” Evet İktidarı muhalefetiyle, sistem karşıtı parlemento dışı muhalefet olarak sosyalistleri ile Türkiye hep aynı nakaratlar ülkesi.

Erdoğanın nakaratı hiç değişmedi Soma da türkiye tarihinin en ölümcül maden kazalarından birinin ardından Fıtrat diyen Erdoğan, kendisi ile olan tutarlılığını hiç bozmadan ne demek istedğini tercüme edersek son derece soğukkanlı bir biçimde “her önlemi aldık ama yine de bu kaza gerçekleşti biz kadere inanan insanlarız” diyerek “kardeşim bizi patlatacaklar dedi” diyen madenci yakınına bu cevabı vermiş oldu. Erdoğana göre ölmek kaderde var ise ne yaparsanız yapın ölürsünüz. Ben Erdoğanın klasik sünni ulemadan edindiği bilgi ile bu kazalara bu yönü ile bakmakta samimi olduğu kanısındayım. Kendisine sürekli her şey yolunda deniyor ve o da her şey yolunda sanıyor ve sonra öyle olmadığı ortaya çıkınca da hem savunmaya geçiyor hem de öğrenilmişl ezberle kadere yaslanıyor. Ülkedeki ortalama sünni müslüman zihin olaylara böyle bakıyor Erdoğan da esas olarak onlara sesleniyor. Ama hiç olmaz ise “önce güvenlik” deyip, sonra bu patlamanın gerçekleşmesi ardından ağlarmış gibi yapan Enerji Bakanına göre çok daha tutarlıydı. Tam da bu noktada Tedbirde Kusur Edip Takdire Buhtan (iftira) Atma” Diyen sufi gibi konuşacak Ulemalar gerek. Çıkıp “Hayır ey Müslüman bu kader değil bu kaderi birileri yaratıyor Allaha iftira atmayın” demesi gerek. Marksınz ünlü sözünün gerçek anlamını değilde son anlamını esas alan “Din Halkın Afyonudur” sözünü dinden geçinen ondan çıkar sağlayan din adamları sınıfı her gün doğruluyor. Keşke CHP Sıralarından biri ayet ayet dinden geçinenlerin ürettikleri kader anlayışını yerler bir etse de Erdoğan ve çevresi köşeye sıkışsa. Ama CHP’ye musallat olan ve onu aşağıya çeken The Cemaat Sağcılığı bunu yapmak yerine sürekli Erdoğana çalışan embesiller ordusu konumunda. Neyse bu ayrı bir konu.
CHP’de Kendine Biçilen Muhalefetçilik Rolünü Gösteriyor
Ana Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu da “ Öfkeliyim” deyip iktidarın tedbirsizliğine kızan bir uslupla muhalefet yapıyormuş gibi rolünü oynadı. Oysaki o Kılıçdaroğlunun daha önce sorumlusu olduğu ocakta kaza yaşanan ve usulen soruşturma geçirdikten sonra da damat zamanında Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun başına atanan müdür için mecliste yeri göğü inletmesini, bu müdür görevden alınana kadar da imza kampanyaları dahil her tür kampanyayı yapması gerekirdi ama yapmadı. Şimdi kalkmış öfkeliyim diyor elbette de kimse inanmıyor.
Evet, iktidar da muhalefette kendi rollerini hiç şaşmadan sürdürerek aynı tiyatroyu sahnelemeye devcam ediyorlar yani aynı nakaratı söylüyorlar. Hasılı sorunumuz siyaset dünyasındaki herkesin dostlar alışverişte görsün misali mış gibi yapmaları.

Sosyalist Nakaratta Değişmiyor Yazık ki
Bir başka nakarat cephesi ise sosyalist sol onlar da kendilerine biçilen rolü oynayarak aynı nakarat olan gösterileri yapıp, sonra da iktidarı suçlayarak topu meşhur taçları olan sermayeye atıyorlar. Zaten sosyalist sol bir süredir Kilise’nin her olayda Şeytanı işaret etmesi gibi aynı ezberi tekrar edip duruyor, Türkiye solu ise en kilise olarak Kapitalizm şeytanını taşlama haccını tekrar edip duruyor. Her yıl ekim devrimi üzerine güzellemeler düzen sosyalist sol lenini çok sever, sever sevmesine de aslında yaptıkları Lenin kültü üretmektir. Çünkü gerçek Leninist olsalardı Leninin çok bilinen sözünü hayata geçirmiş olurlardı. Lenin İşçilere nasıl sömürülüdüğünü anlatmak isteyen Bolşevik militanlara tarihi ders olan şu sözü söyler” İşçilere nasıl sömürülüdüklerini anlatmayın çünkü o zaten bunu iyi biliyor ona çıkış yolunu gösterin” der. Bizim sosyalistlerimiz de hep aynı nakaratı söyler durur, ama tek bir çözüm yolu gösteremez bu yüzden de hep birilerinin kuyruğuna takılıp varolmaya çalışırlar çünkü oyları hep yüzde biri bile bulamayan noktadadır. Sosyalistler Leninist olsalardı şu soruyu çalışıp durulardı tarihimizin en ölümcül kazası olan Soma da 301 kişi öldüğü halde, Soma halkı alenen aşağılandığı halde ilk seçimlerde AKP Somada birinci parti oldu. Bu sola da güya sosyal demokrat ana muhalefet partisine de en büyük derstir aslında. Derste şudur bu ülke insanını tanımak.
Erdoğan Ülke İnsanını İyi Tanıyor
Erdoğan kendi ülkesinin insanlarını gayet iyi bildiği, toplumun kısa süreli bir hafızaya sahip olduğunu ve hak verilmez alınır diyen bir mücadele kültürü yerine “Allah Razı Olsun” sözünde somutlaşan verilenle yetinen bir toplum olduğunu iyi biliyor. Madenci ailelerine tazminatlar verip, çocuklarını da madenlerde işçi yaptı mı kendisine oy olarak geri döneceğini bilir ama bunu bir türlü öğrenemeyen Murat Yetkin gibi okumuşlar meseleyi öğrenilmiş çaresizlik olarak yoksulluğun çaresizliğine bağlayarak söz de sosyolojik tespit yapmış olur.
Oysaki yoksullar şimdiyi yaşayan ve somutu esas alıp daldaki kuşa değil eldeki kuşa bakan insanlardır. Yoksul şimdide yaşar ve anlık düşünür. Tam da bu yüzden kuru vaatlere değil somut verilene bakar. İktidar olmanın avantajına sahip Erdoğan da yetinmeci ve kaderci bir toplum olduğunu bildiği halkına Kader der ve cebine de günü kurtaracak olanı koyarak iktidar da duracağını bilerek işine bakar.

Yoksullar Daldaki Kuşa Değil Eldeki Kuşa Bakar
Sosyalistler ise bu gerçekliği gözeterek yoksullara somut çözümler sunmak yerine sürekli Nazım Şiirleri ile daldaki kuş türküsünü çığırıp durur. Çünkü sosyalistler bu ülkedeki en Avrupacılar olarak kendi toplumunu bilmeyen hazır kitabi sözlerle olmayan sınıfa sınıf mücadelesinden bahseder durur. Katıldığım whatsap gruplarından birinde maden toplu katliamı sonrası bir sosyalist şunu diyordu “burjuvazi mücadele dilinden anlar. Mücadelenin yol ve yöntemi ise grevlerdir direnişlerdir, genel grev, genel direnişlerdir.” Mümkün olsa arkadaşa aynen şöyle yazardım “yaa ne kullanıyorsun bana da söyle de benim de kafam böyle güzel olsun” ne direnişi ne genel grevi yahuu sen nerede yaşıyorsun petrograda da devrim öncesi Rusya’mı sandın bu ülkeyi be kardeşim hala anlamadın mı bu ülke batıdaki anlamda sınıflı toplum değildir. Bu ülkede senin anladığın tarz işçi sınıfı yoktur, işçi sınıfı dediğin köylüdür aslında, hala üzerinde toprak kokusu vardır ve bu yüzden de oldukça muhafazakardır ve tam da bu nedenle AKP Somada birici parti olmuştur. Oysaki Soma da gerçek anlamda işçi sınıfı olsaydı Erdoğan çıkıp da ölüm bu işin fıtratında var demezdi, diyemezdi bunu derse o koltuğu bir daha ömrü bilah göremeyeceğini bilirdi.
Sosyalist Sol Kitabi Soyutluğu İle Siyasi Başarısızlığa Mahkum
Sosyalist solun bu ülkede 0 küsaratlı oy oranlarının üzerine bir türlü çıkamamasının tek nedeni de bu kitabi soyutluğun verdiği ideolojik afyonkeş olmasıdır. Kendi ülkesini kendi insanını bilmez, kitaplardan tandığı bir halk vardır. Oysaki tam bir çarıklı erkanı harp olan köyü kurnazı sözünün tam karşılığı olan türk sağı, ülkesini de insanını da iyi bilir ve o nabza uygun şerbetler ile din halkın afyonudur sözünün uyuşturma anlamını en iyi şekilde hayata geçirir. Sosyalist sol ise bırakın bu ülke insanının din algısına dair tek bir olumlu laf etmeyi, bu ülkenin bogomilleri, katarları olan Alevileri kendi inançlarından arındırmayı görev bilerek, toplumun inanç dünyasına tam cepheden saldırıya geçer, çünkü kitaplarda din feodal kalıntı olarak geçtiğinden bu” gerici” ve “geri” toplumsalığın gericiliği karşısında Fransız Jakobenleri gibi mücadele eder. Ve tam da böyle yaptığından sandıktan hep sağ partiler çıkar.